Geçmişte yaşanan adaletsizlikleri unutamamışken,
yenilerinin neredeyse her hafta karşımıza çıkması
bu oyuna olan inancımızı biraz daha aşındırıyor.
Kalp yoruluyor, sabır azalıyor. Hafıza kötü anılarla dolup taşıyor; ve her seferinde, yeni adaletsiz kararlar adeta dayatılıyor.
Hesabı sorulmamış her yanlış, önümüze yeni bir yük gibi bırakılıyor.
Dün de benzer bir kötü hikâyeye tanıklık ettik.
Dün MKE Ankaragücü - İskenderunspor A.Ş. maçı 2–2 devam ederken oyunun seyrini ve adalet duygusunu yerle bir eden bir kararla Ankaragücü maçtan koparıldı.
Pozisyonda, İskenderunspor’lu Baran’ın herhangi bir temas olmaksızın kendi dengesini kaybederek yere düştüğü bir anda, oyunun doğal akışı içinde en fazla devam ya da sportmenliğe aykırı davranıştan bir sarı kart tartışılabilecekken penaltı kararı çıkması,
sahada mücadele eden oyuncuların emeğini tek bir düdükle anlamsızlaştırdı.
O karar, yalnızca skoru değil; 90 dakikanın tamamını aşıp maçın ruhunu da alıp götürdü.
Çünkü futbol, kaybettiğinde canını acıtsa bile seni oyunun içinde tutan
bir adalet duygusu barındırırdı.
Bugün o duygu eksik. Ne geride bıraktıklarımızda içimizi rahatlatan bir hesap var, ne de önümüze bakarken bizi ayakta tutan bir inanç.
Ve belki de en yaralayıcı nokta burası:
Bu adaletsizliğin içine çocukları da çekiyoruz.
Onlara anlatacak bir futbol masalı kalmıyor.
Bunu gerçekten umursayan var mı bilmiyorum?
Cevapsız kalan her adaletsizlik, yalnızca bugünü değil, geleceğe olan bağımızı da zedeliyor.
Yalnızlık duygusu tam da burada büyüyor.
Meğer maç sonu söylenen o klişe söz,
adalete dair ne çok şey anlatıyormuş.
Yarına güvenle bakabilmenin cümlesiymiş meğer:
“Önümüzdeki maçlara bakıyoruz.”
Ama biz, çoktandır önümüzdeki maçlara bakamıyoruz.














Yorum Yazın