© Sporanki 2010

Ali Öcal'sız Ankara, artık daha yalnız !

Sporanki yayın yönetmeni Orhan Sal; geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz efsane gazeteci Ali Öcal'ın arkasından yazdı...

İşte o yazı:

Çok üzgünüm çok…

Üzüntümü tarif etmem imkansız.

Ankara’da bir büyük çınar devrildi.

Büyük usta, büyük gazeteci, büyük Atatürkçü, büyük Ankaralı ve güzel insan Ali Öcal’ı kaybettik.

Şu satırları yazarken halen inanamıyorum.

Haberini yaparken de inanamamıştım.

Halen sanki bir maçta karşılaşacakmış veya telefonla konuşacakmışız gibi geliyor.

Ama fani bir dünya ve karşı koyamayacağımız bir ölüm gerçeği var.

Büyük  Usta’nın ardından yazılanları okuyunca gerçekten üzüntüm daha katlanmış durumda. Çok sevildiğini biliyordum. Ama gerçekten ne çok seviliyormuşsun be Ali abi! Toplumun her kesimi seviyormuş seni. Seni hiç tanımayan Babam bile koştu geldi, sana son görevini yapmak ve hakkını helal etmek için…

Ali Abi, Ankara’da spor ile ilgili herkese dokunan bir gazeteciydi. İlk temaslarımız 2000’li yılların ortalarında Anayurt Gazetesi’nin Meşrutiyet Caddesi’ndeki ofisinde olmuştu. O dönemler bu kadar profosyonel futbolla ilgili değildi. Daha çok amatöre yoğunlaşmıştı. Ama elbette Ankaragücü üzerine çok uzun sohbetlerimiz oluyordu. Bir gün gazeteye geldiğimde o da haber yazıyordu. Yine her sezon olduğu gibi Ankaragücü küme düşme hattındaydı. Ama o gün MHK başkanlığına Bülent Yavuz atanmıştı. İlk sözüm “Ali abi Ankaragücü artık düşmez, korkmayalım!” oldu. Şaşkın bir şekilde ve kendine has ifadeyle  “Allah Allah !  Hayırdır ne oldu ?” diye sordu. Ben de “MHK’nın başına Bülent Yavuz atandı. Hakemler artık Ankaragücü’nü doğrayamaz!” dedim. Dediğim gibi sezon sonuna kadar Ankaragücü hakem sıkıntısı yaşamadı ve kümede kaldı. Ali Abi, sezon sonunda beni tebrik etmişti. 

Spor dışında çok özel konular konuşurduk. Kız çocuklarına aşırı bir sevgisi ve ilgisi vardı. Benim ikiz kızlarım olduğu için bana çok özenirdi. “Sende 2 kız var, ben de 2 erkek. Çok şanslısın Orhan’ım!” demiştir bilmem kaç kez.  Zaman geçti çocukları Burak ve Arda evlendi. Gelinleri oldu. O kadar mutluydu ki bu durumdan. Her konu açıldığında “Ali abi bana çok özendin, bak artık senin de 2 kızın var!” diyordum. Gözlerinin içi gülüyordu.

Yüzlerce ödülü vardı. “Abi evde bunları nereye koyuyorsun?” diye takılırdım. “Sorma Orhan’ım Şerife ablan bir gün beni evden kovacak!” diye şaka yollu takılırdı. Gülerdik. Gırgır geçerdik.

İyi ki yapmışız dediğim bir şey de şu oldu. Haziran ayında tesadüfen Gençlerbirliği ve Ankaragücü kongresi aynı güne denk gelmişti. Gençlerbirliği kongresi sabah ilhan Cavcav Tesisleri’ndeydi, Ankaragücü kongresi de öğleden sonra Eryaman Stadı’ndaydı. Gençlerbirliği kongresine gittik. Kongre bitti. “Ali Abi Eryaman’a geçeceğim arabayla gelmediysen, beraber gidelim!” dedim. Arabasız gelmişti. “Abi yolda önce bize uğrayalım. Bir şeyler yeriz, içeriz sonra Eryaman’a geçeriz. Zaman daha var !” dedim. Bize uğradık, öğle vaktinde, bahçede güzelce bir kahvaltı yaptık, yedik, içtik, son bir kahve içtik, sohbet ettik ve Ankaragücü kongresine geçtik. Ne güzel olmuştu birkaç saatlik keyifli sohbet.

Ali Abi’yi evimde ağırlamanın mutluluğunu da yaşıyorum şu an.

Müthiş bir Atatürkçü ve Ankara sevdalısıydı.

Atatürk hayranıydı. Ondan konuşunca gözleri parlardı.

Ankara adı geçince ise bambaşka bir insan olurdu.

Hizmet etmeyenlere kızar, edenlere saygılarını sunardı. Ankara’nın sahipsizliği onu çıldırtıyordu. 

En büyük özlemi veya hayali güçlü bir Ankara yerel gazetesinin olmasıydı. Çok isterdi bunu. Ama maalesef bu meslek onu hiçbir zaman hedefe götürmedi. Yerel basın, yerel gazetecilik sevdası yüzünden çok büyük belediyelerden medya sorumluluğu için gelen teklifleri elinin tersiyle reddetmişti. Yoksa makam arabası ve çevresinde 10-15 tane personeli olan bir müdür olarak gezerdi.

Tuttuğunu koparan bir gazeteciydi. Ankara'nın ilçelerindeki bir çok saha onun takipçiliği sayesnde çim hale dönüşmüştü. 

Genç gazetecileri onun kadar destekleyen bir adam daha Türkiye’ye gelmez. 

Seveni çoktu ama az da olsa sevmeyeni de vardı. Mesela bazıları onun yanında ezilirdi. Çünkü bazıları bu şehirde tanınmazken, Ali Öcal gittiğin her yerde sevilirdi, sayılırdı, ayakta karşılanırdı. O yüzden bazıları onu asla çekemezdi. Onun çalışkanlığının, gazeteci sevgisinin yüzde biri bile bazılarında yoktu. Bu çalışkanlığı ve üretkenliği onu yüceltirdi, parlatırdı. O yüzden kıskanırlardı onu.

Bir de kısa süre önce vefat eden kardeşi Uğur Öcal’ın vefatı onu çok yıkmıştı. Çok özlemle anardı onu.

Öldüğüne halen inanmak zor ama; Ali Öcal ile birlikte Ankara’da bir devir kapanmıştır.

Yerinin dolması imkansızdır.

Ankara artık daha da yalnızdır…

Çok sevdiği eşi Şerife ablamıza ve evlatları Burak ile Arda’ya başsağlığı diliyorum.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun…

ORHAN SAL
 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER